post-agi döneminde ekmek parası?
transistör icat edildi kimse işsiz kalmadı, internet icat edildi kimse işsiz kalmadı, transformer icat edildi kimse işsiz kalmayacak. mı?
gelin bu konuda biraz düşünelim.
eskiden bu olaya çok bilmiş ve iddialı bi şekilde yaklaşıyordum ve her şeyin biteceğini düşünüyordum.
veya tam tersini de düşünenler var. yani hiçbir şey olmayacak, kimse işsiz kalmayacaklar ile b*ku yedik olum, her şey bitecek kutupları.
bunun üzerine düşündükçe ve araştırdıkça aydınlanma yaşıyorum. çünkü çok keyifli ve iyi bir literatür oluşuyor bu konuda. o yüzden biraz daha temkinli bakmaya çalışıyorum. ama bu yazıda olacak, sıfır hata, sıfır kaza, kimseye ihtiyaç yok gibi olayı biraz dramatikleştirmeye çalıştım, okuyanlarda tesirli bi etki bıraksın diye jksdf
konumuzla ilgili olan birkaç tane önemli ekonomik kavram var. onları detaylandıracağım. ama öncesinde şu notu belirtmeliyim ki ai dediğim her yerde post-agi dönemine atıf yapıyorum.
öyleyse tutunun.
şöyle bi hafızamızı tazeleyelim:
- kitap kopyalayanlar, matbaa çıkınca ne oldu? aslında bi kısmı işsiz kaldı, çünkü adamların mesleği neredeyse tamamen yok oldu, ancak yeni iş kolları oluştuğu için oraya geçiş yaptılar yani matbaa makinelerini kullanan işçilere dönüştüler.
- dokuma tezgahları icat edildi, tekstil çalışanlarının işi değişti, işsiz kalmadılar.
- arabalar çıktı, at arabası sürenler işsiz kalmadı, şoför oldu.
her seferinde aynı hikaye. teknoloji gelir, panik başlar, sonra herkes adapte olur. iş değişir ama kaybolmaz. hatta çoğu zaman daha fazla iş yaratılır.
peki ama bu gelişmeler ai ile aynı mı?
hayır. ve farkı anlamak için şunu görmemiz lazım: matbaa ne yaptı? kas gücünü otomatikleştirdi. elle saatlerce kopyalamak yerine bas, çoğalt. oduncu basar gibi kitap basmaya başladılar. emrin?
buhar makinesi ne yaptı? yine kas gücü. insan veya hayvan gücüyle yapılan işi mekanik güce dönüştürdü. hatta transistör bile, hesaplama yapıyor ama senin ona ne hesaplaması gerektiğini söylemen lazım. karar vermiyor, talimat alıyor.
buradaki ortak nokta şu: bu teknolojiler insanı güçlendirdi, yerini almadı. bir matbaa işçisi matbaayı kontrol ediyor, makinist buhar makinesini yönetiyor, yazılımcı bilgisayarı programlıyor. insan hala döngünün içinde, hala karar veren, hala vazgeçilmez olan.
mit profesörleri mccafee ve adını yazamadığım başka bi abi, buna çok güzel bir tanım getirmiş: birinci makine çağı kas gücü için ne yaptıysa, ikinci makine çağı beyin gücü için onu yapıyor.
ama burada işler biraz değişiyor.
çünkü ai, özellikle agi seviyesine geldiğinde, sadece güçlendirmiyor, ikame ediyor. yani yerine geçiyor.
şöyle düşünün: bir avukat için legal research tool ne yapar? avukatı güçlendirir, daha hızlı çalışmasını sağlar. ama bir agi sistemi ne yapar? davayı baştan sona analiz eder, strateji geliştirir, belge hazırlar, muhtemelen mahkemede bile savunma yapabilir. yani avukata "yardım etmiyor", avukatın yerini alıyor.
ve işte burada hikaye değişmeye başlıyor.
herkesin kafasında farklı bi agi tanımı olabilir o yüzden bu tanımı yaparak devam edelim. openai'ın artificial general intelligence tanımı şöyle:
"ekonomik olarak değerli işlerin çoğunda insanlardan daha iyi performans gösteren yüksek derecede otonom sistemler."
(bugün karpathy'de bu tanımı kullandı.)
bu tanımı beğeniyorum o yüzden tekrar okumakta fayda var: "ekonomik olarak değerli işlerin çoğunda."
yani sadece rutin işlerde değil. sadece fiziksel işlerde değil. sadece basit bilişsel işlerde değil. çoğu işte. hatta belki tüm işlerde.
şimdi post-agi dönemini bi hayal edelim.
bir yazılım şirketi düşünün. bugün 50 mühendis çalıştırıyor, her birine ayda 200 bin tl maaş veriyor olsun. yılda 120 milyon tl sadece maaş. bir de ofis, bilgisayarlar, yemek, sgk, vergi... topla 200 milyon tl yapar.
post-agi dünyasında peki? bir agi sistemine abone oluyorsun. ayda 10 bin dolar. yılda 120 bin dolar. ve bu sistem 50 mühendis değil, 500 mühendis işi yapıyor. 7/24 çalışıyor, hastalanmıyor, izin kullanmıyor, mola vermiyor. kod yazıyor, bug'ları düzeltiyor, yeni feature'lar geliştiriyor, dokümantasyon hazırlıyor vs vs.
marjinal maliyet neredeyse sıfır. bir agi sistemini bir kere eğittikten sonra onu kopyalamak bedava. bir yazılımcı yetiştirmek 4 yıl + 10 yıl tecrübe = 14 yıl. bir agi'yı kopyalamak = ctrl+c, ctrl+v kadar kolay olacak muhtemelen.)
ama bu örnek sadece yazılım için de geçerli değil. boston dynamics'in robotlarını artık herkes biliyor.
şimdi onları agi ile birleştirdik diyelim. fiziksel işler de aynı şekilde. bir fabrika kuruyorsunuz, içine 1000 robot koyuyorsunuz, herbiri agi tarafından kontrol ediliyor. 7/24 üretim. çok daha az hata/kaza, düşük insan ihtiyacı.
tasarım mı yapacaksınız? agi yapıyor. pazar araştırması mı? agi yapıyor. müşteri hizmetleri mi? agi yapıyor. muhasebe mi? agi yapıyor. hatta yönetim bile, strateji geliştirme, karar alma, optimizasyon, agi yapıyor.
ve şimdi çok kritik bir noktaya geliyoruz: insan emeğinin marjinal verimliliği sıfıra yaklaşıyor.
ne demek bu?
şöyle: bir firma için sen ne kadar değer üretiyorsun?
diyelim saatte 1000 tl. şirket sana saatte 300 tl ödüyor, 700 tl kar ediyor. güzel. ama agi geldi, saatte 10 bin tl değer üretiyor ve maliyeti saatte 10 tl. sen hala saatte 1000 tl üretebilirsin ama artık kimse sana 300 tl ödemek istemiyor çünkü 10 tl'ye 10 kat daha fazlasını alıyor.
senin verimliliğin düşmedi. ama rekabet ettiğin şey o kadar verimli ki, senin verimliliğin artık tamamen alaksız bi hale geldi.
ve burada, ilginç bir dönüm noktasındayız: tarihte ilk kez sermaye, emek olmadan değer yaratıyor. (buradaki emek sıfır değil tabii ama tarihte görülmemiş ölçüde azalıyor)
matbaa sermayeydi ama matbaa işçisi lazımdı. fabrika sermayeydi ama işçi lazımdı. bilgisayar sermayeydi ama programcı lazımdı. agi sermaye ama kimse lazım değil.
hah işte tam burada, geçtiğimiz haftalarda öğrendiğim bi kavramdan bahsetmek istiyorum: the great decoupling
bu hikaye aslında 1980'lerde başlamış ama pek kimse fark etmemiş. ya da fark edenler "geçici bir durum" demişler diye anladım.
1945'ten 1980'e kadar dünya ekonomik açıdan iyiymiş. her şey birlikte yükseliyormuş.
şirketler daha verimli hale geliyordu, yani productivity artıyor. ekonomi büyüyordu, gdp yani gayrisagi yurtiçi hasıla artıyordu, daha fazla iş vardı, ve en önemlisi de, işçilerin maaşları da artıyordu.
yani kişi başına düşen gdp, verimlilik, istihdam ve medyan gelir birlikte bi uyum içindeydi.
sonra yıl oldu 1980'ler (özallı yıllar :D) . ve bir şeyler değişmeye başladı.
tabii insanlar o yıllarda henüz bi kopuş görememişler ama dikkatli bakanlar maaş çizgisinin biraz geride kalmaya başladığını görmeye başlamışlar. "normal dalgalanma" demişler. "iş döngüsü" demişler.
2000'lere gelindiinde ise artık inkar edilemez hale gelmişti. the great decoupling, yani büyük ayrışma, başlamıştı.
iyi ne anlama geliyor bu?
- productivity (verimlilik): rekor seviyelerde. her geçen yıl daha da yükseliyor.
- gdp (ekonomik büyüme): güzel, dalgalı olsa bile uzun dönemde sürekli büyüyor.
- employment (istihdam): durgun. açız aç.
- median wages (ortalama ücretler): 1990'ların altında. yani insanlar bugün, 30 yıl öncesinden daha az alım gücüne sahip.
1979'dan beri verimlilik min 4-6 kat daha büyümüş maaşa göre. ekonomi büyümüş, şirketler rekor karlar açıklamış ama tipik işçinin cebine giren para artmamış. veya ücretler çok yavaş artmış veya durmuş, bazı dönemlerde satın alma gücü azalmış.
mcafee ve adını yazamadığım abi, buna "second machine age'in büyük paradoksu" diyor: rekor zenginlik, ama istihdam artmıyor. rekor verimlilik, ama gelirler düşüyor.
bence burada yine çok önemli bi şey daha var. bazen görüyorum abi post-agi döneminde neyin değeri olacak, altın mı alalım gpu mu vs diye tartışmalara denk geliyorum ve bahsedeceğim iki kavram bununla çok ilişkili.
labor share (emek payı) ve capital (sermaye) payı.
basit bir matematik yapalım: (aramızda ekonomistler varsa ve yaptığım hesaplarda hatalar varsa lütfen düzeltin) türkiye'nin gdp'si 1 trilyon dolar diyelim. bu 1 trilyon dolar iki yere gidiyor:
- labor income: işçilere ödenen maaşlar, primler, yan haklar (sağlık sigortası, emeklilik vs)
- capital income: şirket karları, faizler, kiralar, temettüler
labor share = işçilere giden pay / toplam gdp × 100 1960'larda 1970'lerde bu oran %65-67 gibiymiş. yani ekonominin ürettiği zenginliğin 2/3'ü işçilere gidiyormuş, 1/3'ü sermaye sahiplerine.
bugün? %55-57 civarında. bazı sektörlerde daha da düşük.
küçük bir fark gibi görünebilir bu %10'luk fark ama aslında bu kocaman bir kayma. bir ülkenin gdp'sinin %10'u ne demek biliyor musunuz?
türkiye için bu yılda 100 milyar dolar demek. yani her yıl, 100 milyar dolar işçilerin cebine gitmek yerine şirket sahiplerinin cebine gidiyor.
ve bu trend sadece türkiye'de değil. abd'de, japonya'da, avrupa'da, hemen hemen tüm gelişmiş ekonomilerde aynıymış.
iyi de bu neden oluyor?
burayı anladığım kadarıyla kısaca anlatmaya çalışıcam.
birinci neden: otomasyon. özellikle rutin bilişsel işler. muhasebe, veri girişi, basit analiz, rutin yazışmalar... bunlar artık yazılımlar tarafından yapılıyor. ve bu işleri yapan insanlar ya işsiz kalıyor ya da daha düşük ücretli işlere kayıyor.
ikinci neden: küreselleşme. bir işi istanbul'da 100 bin tl'ye yaptırabilecekken neden ankara'da 150 bin tl ödeyesin?
bir işi türkiye'de 50 bin tl'ye yaptırabilecekken neden abd'de 200 bin tl ödeyesin? işçiler artık sadece kendi şehirleriyle değil, tüm dünyayla rekabet ediyor.
üçüncü neden: "winner-takes-most" dinamikleri. teknolojik sınırdaki firmalar, yani sektörlerinde en verimli %5lik dilim, mevctu ekonomik dinamikler çok fazla yararlanarak, sabit işçilik maliyetlerinin katma değerdeki payını sürekli düşürebiliyorlar.
instagram ve kod örneği burada çok çarpısı: instagram 13 kişiyle 1 milyar dolara satıldı. kodak 145 bin kişi çalıştırırken battı. aynı değer, %99.99 daha az insan.
dördüncü neden: sendikaların çöküşü. 1970'lerde amerika'da işçilerin %25'i sendika üyesiydi. bugün %10. işçilerin pazarlık gücü yok.
ama en önemlisi de sanırım şu: bu daha yeni başlangıç. (ben değil, gözlerinde ışıltı olan eğonomistler söylüyor.)
çünkü şimdiye kadar olan şey "klasik" otomasyondu. rutin işler, tahmin edilebilir görevler, fiziksel emek. ama ai farklı. ai öğreniyor, adapte oluyor, yaratıcı oluyor.
yani şimdiye kadar "otomasyona dirençli" diye düşündüğümüz işler, ne biliyim mesela doktorluk, hukuk, mühendislik, yazarlık, vs alayı masada alayı.
ve ve ve. post-agi geldiğinde nolcak?
labor share yani emek payı %50'nin altına düşecek. sonra %40. sonra %30. sonra...
işte tam da burada karşımıza yeni bi kavram çıkıyor: hoş geldin post-labor economy
aslında bu kavram, the great decoupling'in mantıksal olarak bi sonucu. emeğin değersiz hale geldiği ekonomi.
ne koydun lan kafana diyenler için açıklama:
bir dünya hayal edinki fabrikalar kendini yönetiyor, yazılımlar kendini yazıyor, binalar kendini inşa ediyor, tarlalar kendini ekiyor. sonsuz üretim kapasitesi. ve tüm bu üretim için insan emeğine ihtiyaç yok.
kulağa utopya gibi geliyor biliyorum, mümkün mü bilmiyorum ama inanıyorum. bilmek değil inanmak istiyorum.
sonsuz bolluk, kimse çalışmak zorunda değil, herkes tutkularını takip ediyor...
ama bi dakika. bir sorun var.
insanlar nasıl para kazanacak? ne yiyeyek olum bu insanlar? hatta nereye s*çacaklar?
çünkü bugünkü ekonomik sistemde para kazanmanın tamı tamına iki yolu var:
- çalışmak (emek geliri)
- bir şeye sahip olmak (sermaye geliri)
(onlyfançı ablalar yazıdan uzak dursun please)
post-labor economy'de emek geliri yok. yani insanların %99'u için tek gelir kaynağı sermaye sahipliği. ve işin komik tarafına bakın ki sermaye %1'in elinde.
ve burada toplam talep ile ilgili karanlık bir paradoks ortaya çıkıyor:
firmalar rekor üretim yapıyor ama kimse ürünleri alamıyor.
nasıl yani? agi'lar çalışıyor, robotlar üretiyor, her şey hazır. bir iphone üretmenin maliyeti 10 dolara düşüyor. harika! ama bi dk. insanlar işsiz. maaş almıyorlar. nasıl alacaklar o iphone'u?
toplam talep çöküyor. çünkü talep nereden gelir? işçilerin maaşlarından. ama işçi yok. maaş yok. talep yok.
eğonomistler durur mu, her sabah güneş doğmuyor mu? doğuyor, öyleyse ekonomi de düzelir dememişler ve bu şeye havalı bi isim vermişler: "demand paradox"
üretim kapasitesi sonsuza giderken, tüketim kapasitesinin sıfıra gitmesi.
hatta bununla ilgili bir websitesi ve yazı serisi de var: "the intelligence curse", yani zeka laneti. sonraki yorumda linkleri iliştireceğim.
ne demek bu?
şöyle: tarih boyunca hükümetler ve şirketler insanlara yatırım yapmak zorundaydı. çünkü vergi geliri için işçi maaşları lazımdı. üretim için insan emeği lazımdı. ekonomik büyüme için tüketici alım gücü lazımdı.
yani devlet senin eğitimini önemsiyordu çünkü sen vergi ödeyecektin. şirket senin becerilerin önemsiyordu çünkü sen üretecektin. sistem senin maaşını önemsiyordu çünkü sen tüketecektin.
ama agi geldi ortalığın a*ına koydu. artık kimse sana ihtiyaç duymuyor.
devlet vergi geliri için sana ihtiyaç duymuyor, çünkü agi'lar üretiyor, şirketler kar ediyor, vergi oradan geliyor.
şirketler üretim için sana ihtiyaç duymuyor, çünkü agi'lar ve robotlar her şeyi yapıyor.
ekonomi tüketim için bile sana ihtiyaç duymuyor, çünkü sermaye sahipleri yeterince zengin, kendi aralarında ekonomi dönüyor.
ve bu gerçekten tarihi bir kırılma noktası. tarihte ilk kez sermaye tamamen emeğin yerine geçiyor.
insan emeği sadece "ucuzlamıyor." sadece "daha az değerli olmuyor." tamamen gereksiz hale geliyor.
içimizi kararttın be aq pesimisti diyebilirsiniz. ama demeyin. çünkü burada 3 tane olası senaryo var, yani sanırım. daha o kadar araştıramadım, belki 10 senaryo vardır.
senaryo 1: yani distopya
labor share sıfıra gidiyor. zenginlik akıl almaz şekilde yoğunlaşıyor. 100 kişi dünyanın %99'una sahip. geri kalan 8 milyar insan için, gökten şey yağıyor. universal basic income peki? o yok mu? tütün peki? tütünü bilmem ama ubi belki? ama ubi'yi kim veriyor? o 100 kişi. ve onlar neden versin?
tarihte ilk kez hükümetler ve şirketler halka ihtiyaç duymuyor. resource curse (kaynak laneti) denen bir şey var, petrol zengini ülkeler halkına yatırım yapmıyor çünkü gerek yok, petrol var. aynı şey olabilir. agi curse. "zaten agi var, insanlara ne gerek var?"
sosyal çalkantı, kargaşa, belki ayaklanmalar.. ama ayaklanma bile zor çünkü kolluk kuvvetleri de agi tarafından yönetiliyor. bildin demi? hepimizi s*kecekler olum noktası işte tam bu senaryo.
senaryo 2: ubi ve yeniden dağılım universal basic income, herkes aylık belli bir miktar alıyor. geçinmeye yetiyor. agi'ların ürettiği zenginlik vergilendirilip dağıtılıyor.
amma tabş burada da çeşitli sorular var cevaplanması gerek:
- ubi ne kadar olacak? belki senin vereceğin ubi benim mazotuma yetmeyecek?
sadece hayatta kalmaya yetecek kadar mı yoksa iyi bir yaşam için yeterli mi? insanlar "amaç" bulacak mı? çünkü çalışma sadece para için değil, aidiyet, kimlik, anlam için de. ve buna kim karar veriyor/verecek? agi sahipleri ubi'yı vermek zorunda mı?
senaryo 3: agi'nın demokratikleşmesi
belki en ilginç senaryo. agi'nın mülkiyetinin dağıtılması. bununla ilgili çok kafa açan yazılar var, onları da ekleyeceğim kaynaklara.
herkesin "kendi agi'sı" var. yani herkesin agi'si kendine brocum. ve bu agi'ler bizim için çalışıyor.
ya da kooperatif modeli. agi'lar kamusal mülk. herkes agi'ların ürettiği değerden eşit pay alıyor. yani herkes sermaye sahibi olacak, sadece emek satmayacak, hepimiz birer ceo olalım kendi agi'mizin.
burada hangi senaryonun gerçekleşeceğini tabii ki biliyorum, şaka lan nasıl biliyim.
ama şunu biliyorum: the great decoupling sadece bir istatistik değil, bir uyarı gibime geliyor. 40 yıldır süren bir trend var. verimlilik artıyor, ama insanların cebine giren para artmıyor. labor share düşüyor. ve bu post-agi ile son noktasına varacak.
transistör icat edildi, kimse işsiz kalmadı. doğru. internet icat edildi, kimse işsiz kalmadı. doğru.
ama ai farklı. çünkü ai sadece araç değil, g*zünde yeri olan bi varlık. ve post-agi geldiğinde bu geçiş tamamlanacak.
belki de asıl soru şu değil: "işsiz mi kalacağız?"
asıl soru: "işsizliğin bir anlam taşıdığı, emeğin değersiz olduğu bir dünyaya nasıl hazırlanacağız?"
en dip not da şu: belki de insan zekası tamamen taklit edilebilir, kopyalanailibr ve üstüne çıkılabilir bi şey olmaktan uzak, ilahi bi dokunuş gerektiren bi şeydir de tüm bu dertlerden muzdarip olmamıza gerek kalmaz.
eyyorlamam bu kadar. umarım sürçü lisan etmişimdir.
linkler minkler: https://intelligence-curse.ai/
https://www.preprints.org/manuscript/202504.0444/v1
https://www.mckinsey.com/industries/public-sector/our-insights/the-great-decoupling
https://arxiv.org/pdf/2502.07050v1